2| Bazı Köşe Kapmaca Oyunları

39 6 2
                                    

Kendinizi bir şey yapmaya zorlarsınız ama genelde bok gibi bir sonuç alırsınız ya, şu an yaşanıyor.

Evin içinde gri eşofmanımı aramak hiç bu kadar uzun sürmemişti.

İnanılmaz özensiz hazırlanıyordum. Bol gri eşofman, beyaz vücudu saran bir tişört.

Hızlıca yeni bulduğum eşofmanı bacaklarımdan geçirdim. Gri crop top hırkamı elime astım ve telefonumu elime geçirdim.

Tam odadan çıkacakken boy aynama gözüm takıldı.

Annen çok üzülecek, bu kadar özensiz olduğun için.

Hırkamı giyindiğimde spora giderkenki halimden cidden bir farki yoktu.

Bu saygısızlık mıydı? Bence hayır. Bu bir isyan mıydı? Kesinlikle hayır.

Duygularıma yenik düşerek ofladım ve masamın çekmecesini hızlıca açtım.

Basit bir takı arıyordum. Aniden kalpli gümüş kolyem takıldı gözüme.

Çekmecenin en ucunda duran kolyeyi hızlıca aldım ve boynumdan geçirdim.

Ortasındaki geniş kalp kesinlikle toparlamıştı.

Abartmadığımı umarak Bare Vanilya'dan bir kaç fıs boynuma ve hırkama sıkıp artık vicdanımı bir köşeye atarak odamdan ayrıldım.

Akşam üstü caddede yürürken yaklaşmama çok az kalmıştı ki cebimin titrediğini hissettim.

Sağ tarafa çekilip telefonu hızla elime aldım ve gelen bir aramaydı. Onu açıp kulağıma sıkıştırdıktan sonra yoluma devam ettim.

"Lalalisa"

"Birilerinin stresten kafasını betona
vurduğunu düşünüyorum. Doğru mudur?"

"O kadar doğrusun ki. Zaten biliyorsun,
ne desem boş."

Lisanın burnundan soluyarak iç çektiğini duydum.

"Jennie, 17 yaşındayız artık. Farkındayım
hayata yeni atılıyoruz daha genciz falan
ama çocukta değiliz. Sen annenle babanın
boşanmaları için sadece aşık olmamalarını
bahane ediyorsun ama onların birbirinden
nefret ettikleri falan yok. Sevgi ve aşk aynı şey
değil Jennie. Onlar birbirlerini seviyorlar
ama annen babanın yanında değil şimdi
tanışacağın insanın yanında mutlu."

Sonuna kadar dinleyip yaşadıklarımın okuduğum kitaplardan daha farklı hissettirdiğini kavrayabilmiştim.

"Lisa desteğin için teşekkür ederim ama ben eve geldim sayılır. Seni seviyorum."

"Me too."

Gülümseyerek telefona sesli bir öpücük bıraktım ve aramayı sonlandırdım.

Karşımdaki kahverengi devasa kapıyı belki ben gözümde büyütüyordum ama bu kapının ardındakiler düşündüğümden daha devasaydı.

Omzumdan düşen çantamı düzelttim ve kafamdaki siktiğimin düşünce balonunu savurdum ve kısa merdivenleri hızlıca geçip kapının tokmağına bir kaç kere vurdum.

İçerdeki sesleri az da olsa duyuyordum. Bir kadın sesi -ki bunun anneme ait olmadığını düşünüyorum-
küçük bir kahkaha atıp buraya yönlendi.

Anahtar çevirme sesleri kulağımda yankılarınken parmaklarımla oynuyordum.

Kapı hızlıca açılırken tanıdık bir kızın kafası yavaşça dışarıya çıktı ve tam anlamıyla gülümsemesi asılı kaldı.

Sertçe yutkunduğumda dayanamayıp kafamı eğip kıkırdadım.

Emin olamayıp bir daha baktığımda gerçekten içimdeki patlamayı durdurmak için diyaframımı sıktım.

"Şaka mısın sen?"

Bana bedava yaşam koçluğu yapıp sinirlerimi katlayıp çarpan kız karşımda duruyordu.

"Sende de tam Jennie tipi vardı zaten." Diye mırıldandı.

Bakışmayı devam ettirmeyip kenara çekildi, bende ayakkabılarımı çıkartıp içeri girdim.

Beyaz bir halı ve geniş bir koridor sonunda sanırsam salon vardı. Kapısı olmayan aralıktan annemin günlük kıyafetleriyle çıktığını görünce sakin kalmaya çalıştım.

Bana doğru adımlayıp sarıldı. Çok sakin gözüküyordu.

Kollarındayken buradan yok olmak istesemde derin bir nefes aldım ve ayrıldığımızda da az önceki kapının başında uzun boylu iri yarı kısa saçlı bir adam gördüm.

Merhaba üvey babacığım. Seni akşam ringe davet ediyorum. Yumruklarımız konuşsun.

"Hoşgeldin Jennie. Ben Do-Yun."

Hafifçe gülümseyerek uzatılan eli hafifçe tuttum ve onun aşağı yukarı sallamasını izledim.

"Kızım Jisoo."

Kafamı çevirip ona baktığımda ilk görüşümdeki asi duruşu hala aynıydı. Ona baktıktan sonra her şey çok hızlı geçti zaten.

Masaya oturduğumuz 45. Dakikaydı. Tatlım yarım kalmış, sanki inanılmaz iyi cici kardeşlermişiz gibi
bizi Jisoo'yla yan yana oturtmuşlardı.

Açıkçası her şey beklemediğim kadar iyi gidiyordu.

Do-Yun inanılmaz ön yargılarımın bazılarını kırabilmişti ama kendimi onun yanında hiç rahat hissetmiyordum, annem geldiğimden beri benim konu açmam için gözümün içine bakıyordu ve Jisoo da sorulan sorular dışında konuşmuyordu.

"Jennie."

Annem içine kaçmış gibi sesini boğazını temizleyerek düzeltti.

"Hm?"

"Aslında tanışmak için çok erkendi. Ama bizim daha çok benim seninle bişey konuşmam lazım."

Derin bir nefes verip çatalımı bıraktım. Kollarımı masaya yerleştirdikten sonra doğrudan anneme bakmaya başladım.

"Biz dün babanla konuştuk."

Gözleri sürekli kayıyor, iç çekip duruyordu.

"Ee Jennie, yaşadığımız ev babanındı biliyorsun."

Tek kaşımı kaldırıp geriye yaslandım. Bacaklarım titriyordu.

"Baban evi satmaya karar vermiş Jennie. Kendisinin nereye taşınacağı belli değil. Bizimle burda yaşamak zorundasın."

———

Bu kitaptaki Jennie ile Hopless Case'de ki Jennie'nin karakterleri o kadar farklı.

OF İNANILMAZ HEYACANLANIYORUM BU KITABI YAZARKEN.

HOSCA KALINN JENSOO ILE KALINN.

To Destroy | Jensoo Where stories live. Discover now