one

412 43 39
                                    

Percy duyduğu sesle uyanıp ayağa fırladı. Sesin nereden geldiğine bakmak için pencereye koştuğunda dışarıyı gördüğünde boğazına bir yumru oturdu. Her zaman gördüğü Manhattan manzarası yerini harap olmuş binalara bırakmıştı. Sokaklarda hiç insan gözükmüyordu. Güneş bile eskisi gibi parlamıyordu. Percy korkuyla pencereden uzaklaşınca kaldığı odanın da harap halini gördü. Hızla odadan fırlayıp tüm evi dolaştı ama birkaç fare dışında kimseyi bulamadı. 

"Bir kıyamet vardı da Zeus telefon etmeyi mi unuttu acaba?" Percy başını sallayıp merdivenlerden indi. Sokağın sonundaki telefon kulübesini kullanıp kampı arasa da kimse cevap vermedi. Ardından sırasıyla Annabeth, Rachel ve Jason'ı aradı ama onlardan da cevap gelmedi. Percy aramaktan vazgeçip bir araba aramaya başladı. Şehrin çoğu mahvolmuş olsa da sonunda çalışan bir araba buldu. 

Kampın durumu da Manhattan'dan farklı değildi. Kampı koruyan çam ağacından eser yoktu ve yıkık kulübelerin üzerini sarmaşıklar kaplamıştı. 

Percy bir süre kampta boş boş dolaştı. Telefonda sürekli duymazdan geldiği Apollon ile konuşmalarını düşündü. Hayır, bu kadar yıkıma yol açacak bir kıyametten hiç bahsetmemişti Apollon. 

İleride duyduğu çıtırtı ile Percy'nin dikkati dağıldı. İlerideki sarışın silueti görünce gülümsedi. "Annabeth?"

Kız onu fark edince ormana doğru koşmaya başladı. Percy de peşinden gidiyordu ki birden bacağına bir ok saplandı ve sırtında bir kılıcın ucunu hissetti. "En ufak hamlende akciğerini parçalarım."

Percy'nin tüm acısı anında yok oldu. Tamamen duyduğu sesin şokuna girdi. Olamazdı. İmkansızdı. O ölmüştü. Percy'nin kollarında ölmüştü. Percy onun cesedinin yanışını izlemişti. 

Elleri bağlanırken Percy hala şokun etkisindeydi. Bağlanma işi bittiğinde kılıcın sahibi önüne geçti ve Percy onu tamamen gördü. Kısık gün ışığı saçlarına vuruyordu, alışılmışın aksine üzerindeki  kıyafetler eskiydi ve tozla kaplıydı. Yüzündeki yara bile tıpatıp aynıydı. "Luke? Hayır, sen öldün."

"Öldürmeyi denedin, fazlasıyla. Ama hayır Percy, hiçbirimiz ölmedi. Yaptığın onca şeye rağmen hala yaşıyoruz ve hala savaşıyoruz." 

Percy şaşkınlıkla Luke'un arkasında beliren Annabeth ve Lee'ye baktı. Hangisine daha çok şaşırsa bilemiyordu. Lee ve Luke'un hayatta olmasına mı yoksa Annabeth'in ona bakarkenki gözlerindeki nefrete mi? 

"Ben... Nasıl?"

Annabeth Luke'un elindeki kılıcı alıp Percy'nin göğsüne dayadı. "Yaptığın onca şeyden sonra buraya yalnız gelmek kesinlikle aptalca." dedi ve kılıcı saplamak için kaldırdı. 

Luke Annabeth'in bileğini yakaladı. "Aklını mı kaçırdın sen?! O asla yalnız değildir."

Lee Percy'nin önüne çömeldi. "Onda bir şeyler var. Farklı gözüküyor..."

"Yalnız mı... Siz neyden bahsediyorsunuz? Neler oluyor Annabeth? Kheiron nerede?" 

Üçü de ters ters Percy'e baktı. Percy korkuyla yutkundu. Annabeth'in yüzündeki nefret ifadesini en son Kronos'un ordusuyla savaşırken görmüştü.  "Apollon... Onlara bir şey mi oldu? Kıvırcık iyi mi?"

Bunu söyler söylemek Luke Annabeth'in elindeki kılıcı aldı. "Onun adını ağzına almaya nasıl cüret edersin?!"

"Ne? Kıvırcık? Ona bir şey mi oldu?" 

Luke'un sabrı taştı. "Bu kadar yeter, planların umurumda değil," dedi ve elindeki kılıcı Percy'nin karnına sapladı. 



dark world | percy jacksonWhere stories live. Discover now